ÖLÜM HİÇ BİR ZAMAN AŞKLA BU KADAR BÜTÜNLEŞMEDİ...
   
 
  Şiirleri

Aşk'a Batırılmış Ölüm Saatleri...
Mutlu Haspolat
 


Aşk’a Batırılmış Ölüm Saatleri…

Ölümü andıran bir sessizlik vardı erafta...
Sonra bir kükreyiş, bir gürleme…
Heyecandan kalbi duracaktı neredeyse…
Kapıya doğru ilerlemek istedi.
Ancak aşkı bunu engelledi.,
İlk düşündüğü İva oldu.
Sudan çıkartılmış, soluk benizli bir erkek cesedi
Çöreklendi gözlerine.
Ardından ağıtlar.
Nefessiz öylece yatıyordu yerde.
Kıpırdamadan.
Teni kül rengiydi.
Dudakları yarı açık.
Gözlerinde bir kanmışlık.
Hiçbir şeyin geri açamayacağı bir kapanmışlık.
Kıvırcık saçları hiç olmadığı kadar renksiz
Ve siyahın en hafif tonuyla renklendirilmiş gözler…
Kaşları artık güzelliği simgelemek istemiyorlardı .
Cesedin üzerine atılmak istedi.
Yapamadı.
Sarılmak istedi.
Olmadı.
İç parçalayıcı bir böğürme duyuldu.
Bunun kendinden geldiğine inanamadı.
“İva” diye bir ses kayboldu semalarda.
İva’nın kendisi kayboldu.
Sesiz bedeni ölümü haykırıyordu.
Cennet ve cehennem kıpırdamadan durdu.
Düşünceleri bir toz bulutu oldu havada.
Tesadüfen kainatı yarattı.
Sevgisi bu kainata karıştı.
Acısı tanrılaştırdı onu.
Boğazında çözemediği bir düğüm olmuştu sessizlik.
Ölüm döşeğinin pis kokusu burunları yere düşürdü.
İva diye bir parça koptu yüreğinden
ve toprağın kokusunu topladı üzerine.
Acıyla karışık bir şimşek çaktı.
Ve içindeki sevgiyi tetikledi.
İva diye bir şeyi vurdu sevgi
Ölüm diye bir gerçeğe karıştırdı.
Acılar çok uzaklarda harmanlandı.
Rüzgar acıyı toplayıp getirdi.
Kainat yandı, söndü.
Hiç kimse anlayamadı bunu.

Mor dağların ardında bir güneş batıyordu…

Mor Ölüm’den… 


İstanbul Ölsün!
Mutlu Haspolat

:DAD: Biliyor musun
Hayatı sensiz yaşamak ne kadar zor
Ve ne kadar zor aynı sessizliği hissetmek
Her kalp atışında...
Ne kadar zormuş nefes almak
Olmadığın saatlerde.
Her başlangıcı
Bir bitiş ifade eden yaşamım.
Sen olmadan olacak dediğim
Her ne varsa olmadı
Olmadı...
Bırakmadı geçmişim
yarınları tuttu kanadından.
Esir yüreğim....
Özgürlük türküsü...
Sessizlik....
Haykırış...
Ah güzel gözlerin
Son anda parlayan ve alevlenen.
Sevdiğini söyleyemeyen
korkak dudakların..
İsyan edemeyen ellerin
Boyun büken yüreğin...
Ah kıvırcık saçların..
Boğazımda düğümlenen
sessizlik haykıran
Kıvırcık saçların.
Sensizlik...
Beyhude geçen
Kederli yıllarım..
Kaybettiklerimi ararken
Ansızın yitirdiklerm..
Ah inci tanem..
Ah gözyaşlarımda saklanan sevgi sözcüklerim
Ah boğazımda düğümlediğin
Söyleyemediklerim
Yalan sevdalarda kaybettiğim
Yitik kelimelerim..
Ne olur kader..
Ne olur ellerini çek üstümden..
Acıklı bir hikayenin
Sonlarından yazıyorum ben.
Sevgisine susadığım bir hayatın
Sevgisizliğinden yazıyorunm ben
Sonu yoksa bu mutsuzluğun
Yaşamak neden?
Neden her dakika erimek?
Neden yılanların dolaştığı
İnce uzun yollarda
durmaksızın sürünmek?
Neden geceyi koynumda gezdireyim?
Neden her anın ızdırabını
Gönlümden geçireyim?
Şanssızlık diyemezsin
Yalan olur bitanem..
Seninle yanan gözlerim
Sensizde yanıyor..
Bak şu kaderin oyununa!
Bitmeyecek bir şiir yazmak geliyor hep içimden!
Öyle bir şiir ki
acılarıma benzesin..
Sonu olmasın yani..
Okudukça hep arkası gelsin..
İnsanlar da usansın bu şiirden
Benim acılarımdan usandığım gibi..
Ruhumu yansıtsın delicesine
ve beni haykırsın
Son nefesine dek ölürcesine
Bir yalnızlık bestesi gibi
Her mısrasında insanları ağlatan
Garip bir yalnızlık bestesi...
İçi açıldığında dışarı dökülen inci taneleri gibi
Okununca şiirim dışarı dökülsün sözcükler
Sonra bahtsız insanların
Ruhunda parıldayıversin
Her bir tane herbir gözyaşımı temsilen
Süzülsün dünyanın en erişilmez
En ulaşılmaz uçurumlarından..
Sesimi dinlesin martılar
Koşuştururkenn bir vapurun arkasından
Sonra İstanbul ölsün!
Aşık olduğum istanbul!
Aşık olduğumuz İstanbul
Bizi terkeden ve bir daha bize dönmeyen İstanbul!

Gönülsüz Gidiş...
Mutlu Haspolat


 

:DAE: okyanusun dibinde
bir kum tanesi gibiydik biz..
hiç kimsenin fark edemediği
ama gerçekte varolan
iki kum tanesi...
korkardık geceleri
atacak diye okyanus bizi
adını bilmediğimiz
uzak bir sahile...
ayışığı nedir bilmezdik
ta ki bir gün
acımasız iki parmak
yerimizden yurdumuzdan
edinceye kadar bizi..
oysa ayışığını görmek istemedik
çünkü bilmiyorduk
böyle bir güzelliği.
şuursuzca teneffüs ettiğimiz
bir damla oksijenden ibaretti
minik hayatlarımız..
mavilerin ve nemli yeşillerin
bizi tatmine yettiği gecelerde
kayar ve dans ederdik umarsızca
ve
biz görmek istemedik ayışığını
biz istemedik!
maviler ve yeşiller diyarını
renkli ve umarsız günahları
inan bana tanrım

gönüllü terketmedik!...


Ölümü Öldürmek...
Mutlu Haspolat

:DBF: bak yine akşam oldu...
bu akşam da
tıpkı dün akşam gibi..
rengi soluk
ve görünmüyor her nedense
karanlıkta ölüler..
sen ve ben gibi..
ikimiz gibi..
bak yine akşam oldu
karanlıklar çöktü yüzüme
yeryüzüne çöker gibi
yine hayallerim
yitirdi güneşini
yine günahlarım
yitirdi eşini..
sensizlik...
sessizlik...
düzensizlik
yine çöktü akşamın üstüne
hem bak yine akşam oldu
karanlık şarkısını söylemekte
senle ben yine bir son yemekte...
aylar oldu seni görmeyeli
ama yine de sen ve ben
sanki tek bir beden
yine o yemekte
lüks bir italyan restoranı
şık giyimli garsonlar
italyan mutfağı masada
etrafta loş ışıklar
ruhumuzun kararttığı...
şiir okur gibi konuşan sevgililer
senin gibi, benim gibi
bizim gibi
sipariş verelim
beyaz eldivenli bir garsona
Italyanca konuşalım
deliler gibi
hadi yine akdenizli olalım
tek tel bir spagetti lütfen!
romantizm katsın dünyamıza
hem bak ne diyor şair
günü yakala!
yemeye başladığımızda iki ucundan
tek bir spagettiyi
biraraya gelince dudaklarımız
hadi öyleyse dikkat çekelim
yine başın dönüyor bak yine
yine akdenizlisin bu gece..
hadi hayata başlayalım
kalan yerinden
çıkaralım beyinlerimizi
ve yüreklerimizi
ve geçmişe dair
aşka dair
ne varsa!
ve yine başlayalım kaldıgımız yerden...
yaşanacak yaş degil
içinde bulundugumuz
hiç bir yaş!
Ezelim evreni avuçlarımızda
ilerlemesin seneler
böylesine durdurulmaz bir hızla...
ve sünnet edelim beraber
hayatın önündeki fazlalığı
ve anlasın ölüm
bir fazlalık oldugunu
sonra kaçalım bu nezih restorandan
ölümü öldürdüğümüz
ilk dakikadan!.. 


  Yıldırım Beyazıt Olurum...

Mutlu Haspolat


:DAD:İnce ince bir karanlık düşer şehrin üstüne

Bir karanlık gökler bile çözemez esrarını

Bense saklarım karanlıklarımı geceye

Karanlık olur düşerim güneşin doğmadığı şehire

Kimse görmez içimdeki ağrıyı geceden gayrı

Ve kimse duyamaz senin kadar

Şah damarımda atan sessiz çığlığı

Ve ben yeniden sen olurum

Saniyelik gel-gitlerimin birinde...

Yeniden divanen olurum

Bu karanlık soğuk şehirde.

Caddelerinde Timur’u görürüm elinde bir kılıç

Yüreğimi bölerken;

Bir nefes öteye gidemem sonra

Devrilirken bulutlar kuzey rüzgarı gibi gözlerime

Akıntısına kapıldığım bir kızılırmak olursun sonra sen

Sessizce karanlığımın içinden geçip,

parçalayan kıyılarımı...

Ve susuz bir şekilde sana vururum, yelkenlerim inik

Erir damar damar bütün buzlarım

Hasret olur taşarım kabımdan

Durmam bu karanlık diyarda

Durursam yüzüğünde ölümü saklayan

Yıldırım Beyazıt olurum...

BU KISMA KENDİ SİTE ADRESİNİ EKLEYEBİLİRSİN
 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
ŞİİR'İN GÜZELLİĞİ
 
Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların



Mona Roza'dan
SEVGİLİYE...
 
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?

Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?

Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?

Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Geri Gelen Mektup'tan
GECEDEN KALMA MISRALAR...
 
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,

Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;

Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Geri Gelen Mektup'tan
İYİ Kİ...
 
İyi ki hür doğurmuş beni anam

iyi ki gözümün önünde

tükürmüş paraya babam

iyi ki yırtık bir minderde uyumuşum

iyi ki çaya doğranan ekmekmiş mamam

ve tek oyuncağımmış

telden yapılmış arabam...
 
Site açıldı açılalı 14550 ziyaretçi (30660 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol